Yılın 122 günü vergiler için çalışan asgari ücretlinin, milli gelire göre kaybı yüzde 40’ı aştı.

Doç. Dr. Aziz Çelik, asgari ücretlinin gerçeğini Cumhuriyet Gazetesi'dnde değerlendirdi: 

Asgari ücret ile ortalama ücretler arasındaki makas daralmaya devam ediyor. TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2006-2019 sonuçlarına göre hesaplanan aylık ortalama ücret ve maaş geliri ile asgari ücret arasındaki makas giderek kapanıyor. Ortalama ücretler asgari ücrete yaklaşmaya devam ediyor.
2006 yılında aylık hanehalkı ferdi ücret ve maaş geliri asgari ücretin yaklaşık 2 katı iken, 2019’da ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin 1.41 katına geriledi. 2006 yılında asgari ücret ortalama ücretin yüzde 50’ler seviyesinde iken 2019’da yüzde 71 seviyesine çıktı. Ortalama ücretler asgari ücretten daha az arttı ve giderek daha fazla işçi asgari ücrete yakın düzeylerde ücretlerle çalışmak zorunda kaldı.

ÜCRETE DE DARBE

Asgari ücretin kişi başına gelire oranı 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile birlikte hızla düşmeye başladı. Asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı 1980’de sert bir düşüşle yüzde 55’e geriledi. Bir diğer ifadeyle asgari ücret kişi başına gelirin yüzde 45 altında gerçekleşti.

Asgari ücretin milli gelir karşısındaki erimesi ANAP hükümetleri (1983-1991) döneminde de devam etti. Asgari ücret 1988 yılında kişi başına milli gelirin yüzde 49.9’una geriledi. Bahar eylemleri ve artan işçi hareketlerinin etkisiyle asgari ücret 1991 ve 1992 yıllarında bir yükseliş yaşadı. 12 Eylül 1980’den bugüne asgari ücretin kişi başına milli gelire göre en yüksek olduğu dönemler 1991-1993 arası yıllardır. 1998 yılında ise asgari ücret milli gelir karşısında en düşük düzeye (yüzde 42.3) geriledi. Asgari ücret AKP döneminde kişi başına milli gelire göre en düşük düzeylerde (yüzde 49-60 bandında) seyretti. 1978’de kişi başına milli gelirin yüzde 3.4 üzerinde olan asgari ücret aradan geçen 42 yılda kişi başına gelirin yüzde 42 altına düştü. Kuşkusuz bu durumun en önemli sebebi işçi sınıfının örgütlülüğünün ve toplusözleşme kapsamının yaygın olmasıydı. Bu gerilemenin anlamı asgari ücretle çalışanların göreli olarak yoksullaşmasıdır.

Öte yandan asgari ücretle çalışanların oranının artması nedeniyle bu durum genel olarak ücret artışlarının da kişi başına milli gelir artışının çok altında kaldığını göstermektedir. Eğer asgari ücret kişi başına GSYH’ye paralel olarak artsaydı brüt asgari ücretin 2020 yılında 4.995 TL olması gerekirdi. Oysa aynı dönemde asgari ücret 2.943 TL olarak uygulandı.

KAYIPLAR ARTTI

Asgari ücret sadece döviz karşısında değil altın karşısında da dramatik ölçüde değer kaybetti. Merkez Bankası’nın yıllık ortalama Cumhuriyet altını fiyatlarına göre, 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 altın alınabilirken 2020’de yıllık net asgari ücretle sadece 10 Cumhuriyet altını alınabilmektedir. Asgari ücretten yapılan vergi ve diğer kesintiler asgari ücretin niteliği ile bağdaşmayacak kadar yüksektir. Brüt asgari ücretin dolaylı-dolaysız vergi ve diğer kesintileri dikkate aldığımızda işçinin eline brüt asgari ücretin sadece yüzde 66.6’sı net harcanabilir ücret olarak geçiyor. Brüt asgari ücretin yüzde 33.4’ü (983 TL) vergi ve diğer kesintilere gidiyor.

GELİR VERGİSİ KESİLİYOR

Brüt asgari ücret üzerinden 412.02 TL SGK işçi primi, 29.43 TL işsizlik sigortası primi ve 22.34 TL damga vergisi kesiliyor. Örneğin asgari ücretli bir işçi yılda 268.08 TL damga vergisi veriyor. 220.7 TL asgari geçim indirimi düşüldüğünde işçiden yapılan gelir vergisi kesintisi 154.5 TL olmaktadır. Brüt asgari ücretten yapılan doğrudan kesinti toplamı 618 TL’dir. Böylece AGİ dahil işçinin eline geçen net harcanabilir ücret 1.960 TL olmaktadır. Ancak AGİ, asgari ücretin bir parçası değildir. Geçmişteki vergi iadesi uygulaması kaldırıldığında getirilen bir uygulamadır. Geçmişte nasıl vergi iadesi asgari ücretin bir parçası değil ise bugün de AGİ asgari ücretin bir parçası olarak kabul edilemez.

Ek olarak ödenmesi gerekir. İşçinin eline bu doğrudan kesintilerden sonra geçen miktardan ise en az 364 TL dolaylı vergi (tüketim vergileri, KDV, ÖTV vb.) kesilmektedir. Böylece doğrudan ve dolaylı vergiler ile prim kesintilerinin toplamı 982 TL olmaktadır. Bu kesinti toplamının brüt asgari ücrete oranı yüzde 33.4’tür. Bu durumda asgari ücretli bir işçi 365 günlük bir yılın 122 günü vergi ve kesintiler için çalışmış oluyor. Asgari ücretin toplam maliyetini dikkate aldığımızda ise vergi ve kesinti yükü daha da yükseliyor. Asgari ücretin vergi ve kesinti yükünü 2020 asgari ücreti üzerinden örnekleyelim. 2020 yılı için brüt asgari ücret 2.943 TL’dir. İşveren brüt asgari ücret üzerinden işçiler adına toplam 515 TL SGK ve işsizlik sigortası primi yatırmaktadır.

Böylece asgari ücretin toplam maliyeti 3.458 TL olmaktadır. (Devlet işverenlere işçiler adına yatırdıkları bu sigorta payı için yüzde 5 indirim yapmaktadır. Aynı indirim işçilerin sigorta prim payı için uygulanmıyor.) İşverenler asgari ücreti 3.458 TL olarak kabul etmekte ve sendikalarla yürüttükleri pazarlıklarda asgari ücretin maliyetini esas almakta. Asgari ücretin toplam maliyetini esas aldığımızda ise kesinti toplamı 1.497 TL’ye çıkmakta. Tüm dolaylı-dolaysız vergi ve diğer kesintilerin asgari ücret maliyetine oranı ise yüzde 43.3 olmaktadır. Bu durumda asgari ücretin toplam maliyetinden hesap edersek, asgari ücretli bir işçi 365 günlük bir yılın 158 günü vergi ve diğer kesintiler için çalışmış olmaktadır.

DAHA ÇOK VERGİ ÖDÜYOR

Asgari ücretliden ve düşük gelirli işçilerden alınan vergi miktarı ilk vergi dilimi tarifesi düşük tutularak artırıldı. Bu nedenle asgari ücretliler yılın ikinci yarısında ikinci vergi dilimine girmeye başladılar. Oysa 2002 ve 2003 yıllarında ilk vergi dilimi tarifesi asgari ücretin 15-16 katı idi. AKP iktidarında vergi dilimi tarifeleri asgari ücret ve milli gelir artışından daha az artırıldı. Böylece 2020 yılında ilk vergi dilimi asgari ücretin 7.5 katına geriledi. İlk vergi dilimi tarifesi asgari ücret artışına paralel artsaydı şu anda 22.00 TL değil yaklaşık 44.000 TL olmalıydı. 2002 yılında gelir vergisi tarifesi brüt asgari ücretin 15 katı iken, günümüzde 7.5 katının altına indi. Böylece çalışanlar daha çok vergi ödemek zorunda kaldı. Vergi dilimlerine uygulanan tarifesinin sınırlı tutulması düşük ücretlilerden daha fazla vergi alınmasının yolunu açıyor.

AGİ, ÜCRETİN PARÇASI DEĞİL

Net asgari ücretin tutarı konusunda uzun zamandır bir karmaşa yaşanıyor. Bilindiği gibi 2008 yılına kadar ücretliler için vergi iadesi uygulaması söz konusuydu. Ücretliler belirli temel harcamaları için topladıkları fatura ve fişler karşılığında devletten vergi iadesi almaktaydı. Ancak vergi iadesi ücretin bir parçası değildi. Devlet tarafından yapılan bir ödemeydi. 1 Ocak 2008’de vergi iadesi uygulaması kaldırıldı ve bunun yerine Asgari Geçim İndirimi (AGİ) uygulaması başlatıldı.

AGİ, işçinin medeni durum ve çocuk sayısına bağlı olarak farklılaşıyor. AGİ’nin dahil edilmesiyle net asgari ücret olduğundan yüksek gösterilmeye başlandı. Oysa AGİ işveren tarafından ödenmiyor ve ücret değil. Net asgari ücret işveren tarafından işçiye ödenen miktardır. AGİ ise devlet tarafından sağlanan bir destektir. 2020 itibarıyla AGİ hariç net asgari ücret 2.324 TL değil aslında 2.103,97 TL’dir. İşveren tarafından işçiye ödenen net asgari ücret budur. Diğeri bütçeden sağlanan kamusal bir destektir. AGİ’nin asgari ücret içinde gösterilmesi sonucunda asgari ücretin işverene maliyeti düşmektedir. 2008’de AGİ’nin asgari ücrete dahil edilmesiyle asgari ücret artışının sağlıklı olarak saptanması zorlaşmıştır. Çünkü daha önce vergi iadesi ücrete dahil edilmezken 2008 sonrası onun benzeri bir devlet desteği olan AGİ asgari ücrete eklenmeye başladı. Böylece iki ayrı asgari ücret serisi ortaya çıkmış oldu. Bu durum asgari ücretin görünenden fazla arttığı yanılgısına yol açtı.