Türkiye orman varlığını hızla kaybediyor ama yeni dikilen ağaç sayısına rağmen orman varlığı artmıyor. Çünkü yol alan ağaçların yerine yenisinin yetişmesinin uzun bir zaman alacak olması bir yana üstelik yeni orman sayılan alanların yarısı kadarı kullanıma açılıyor. Hal böyle olunca orman varlığı artmıyor azalıyor. OGM ise göz boyama çabasında adeta dağıtılan fidanlar bile orman sayılıp orman varlığı artıyormuş gibi gösteriyor. Ancak OGM’nin verileri bile kesilen ağaçlarla ormanlaştırılan yerler arasındaki farkı gizleyemiyor. Uzmanlar ağaçlandırma ile ormanlaştırmanın farklı olduğunu vurgulayarak ormanlaştırma çabalarının yetersiz olduğunu vurguluyorlar.

Orman Genel Müdürlüğü (OGM) 2019 yılındaki ağaçlandırma verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre ormanlaştırılan alan, ormanlardan başka kullanımlara tesis edilen alanlardan daha az. Evrensel’den Özer Akdemir’in haberi ormanlaştırmadaki yetersizliği gözler önüne seriyor. Görüşüne başvurulan Cerrahpaşa Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Bu verilere göre 2019 yılında ormansızlaştık” dedi. Tolunay, 2019 yılında ormanlaştırılmak üzere ağaçlandırılan alan miktarının da 1975 yılından günümüze kadarki en düşük ikinci değer olduğunu dile getirdi. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yücel Çağlar ise orman varlığının azalmasına rağmen “hukuksal olarak” değişmediğine dikkat çekti. Çağlara göre Hukuken orman sayılan arazilerde Orman Ekosistemi ortadan kalksa bile burası orman sayıldığı için orman varlığı azalmamış görünüyor.

“Fidan Sayılarına Bakarak Ormanlaştırmayı Anlayamayız”

OGM’nin açıkladığı 2019 yılı ormanlaştırma verilerini değerlendirmesini istediğimiz İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, öncelikle ülkemizde ormanlaştırma çalışmalarının dikilen fidan sayılarıyla açıklanmaya çalışıldığına dikkat çekti. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından kısa bir süre önce 2003-2019 yılları arasında toprakla buluşturulan fidan sayısının 4.7 milyar olarak açıklandığını aktaran Tolunay, “Açıklanan bu fidan sayılarının doğru, ancak dikilen fidanların önemli bir kısmı zaten orman olan alanlara dikildi.

Yol Kenarlarına Dikilen Ağaç Bile Orman Sayılıyor

Yine okul, hastane, cami bahçesi gibi kamu alanları ile yol kenarlarına dikilen fidanlar da bu sayıların içinde yer alıyor. Hatta çeşitli özel günlerde ücretsiz dağıtılan fidanlar da toprakla buluşturulan fidan kabul ediliyor. Kamuoyu tarafından dikilen her fidan ile orman alanlarımızın genişlediği düşünülüyor. Yeni bir orman kurmak için yapılan çalışmalar ormanlaştırma olarak tanımlanmaktadır ve bu kavram ağaçlandırmadan farklıdır. Ağaçlandırmayı bahçenizde, yol kenarında ya da zaten orman olan bir yerde yapabilirsiniz ama bu alanlarda dikmiş olduğunuz fidanlarla orman kurmuş olmazsınız” dedi.

“20 Yılın En Düşük İkinci Ormanlaştırma Değeri”

Ormanlaştırmanın “Bugüne kadar hiç orman vasfı olmamış ya da uzun zaman önce orman vasfını kaybetmiş alanların orman haline getirilmesi için yapılan çalışmalar” olduğunu ifade eden Tolunay, OGM’nin 1946 yılından bugüne ormanlaştırma kapsamında değerlendirilebilecek çalışmaların kaydını tuttuğunu dile getirdi. Bugüne kadar toplam 2.4 milyon hektar kadar, üzerinde önceden orman olmayan alanın ağaçlandırılarak orman halinde getirildiğini belirten Tolunay, şunları söyledi: “Son 20 yılda ortalama olarak yıllık 40 bin hektar kadar bir ormanlaştırma çalışması yapılmaktadır. Ancak 2019 yılında bu çalışmalar yaklaşık 18 bin hektarda kalmış olup, son 20 yılın en düşük değeridir. 1975 yılından günümüze kadarki en düşük 2. değerdir.”

Tesis Kurmak İçin Verilen İzinler Ormanlaştırmayı Geçiyor

Ülkemiz ormanlarının artıp artmadığını anlamak için yıllık olarak ormanlaştırılan ve orman vasfını kaybeden alan miktarlarının karşılaştırılması gerektiğinin altını çizen Tolunay, “Her yıl orman vasfını kaybeden alan olur mu diye aklınıza gelebilir. Ne yazık ki Orman Kanunu’nun 16, 17 ve 18. maddeleriyle kamu yararı var denilerek onlarca farklı kullanıma ormanlarda izin verilebilmekte. Bunların başında madencilik ve enerji yatırımları geliyor. Ayrıca yol, otel, üniversite kampüsü, hayvan barınağı, hatta çöplük gibi çok sayıda tesis için de ormanlar tercih ediliyor. Bu şekilde başka kullanımlara verilen alanlar hiç de az değil. 450 bin hektarı 2004 sonrasında olmak üzere 700 bin hektar bir alan orman özelliğini kaybetmiş durumda. 2005, 2007, 2014, 2015, 2017 ve 2019 yıllarında orman alanları üzerinde tesis kurmak için verilen izinler o yıl içinde yapılan ormanlaştırma çalışmalarının üzerine çıkmış. Bir bakıma yıllık olarak değerlendirildiğinde o yıllar için bir ormansızlaşma olduğunu söylemek mümkün” dedi.

“Esas Kamu Yararı, Ormanın Orman Olarak Kalmasıdır”

Orman alanlarına tesis kurmak için verilen izinlerin son yıllarda artmasının en büyük nedeninin ormanların ucuz bir arsa olarak görülmesi olduğuna işaret eden Tolunay, “Özel sektör ya da kamu çok düşük kullanım bedelleri ödeyerek, zaman zaman da teşvikler alarak orman alanları üzerine onlarca farklı nitelikte tesis kurmak için izin alabiliyorlar. Hâlbuki ormanların orman olarak kalmasında, kamunun daha fazla yararı olduğu göz ardı ediliyor” dedi.

OGM’nin açıkladığı ormanlaştırma sayısal verilerini yorumlayan Doç. Dr. Yücel Çağlar, orman sayılan arazileri genişletme amacıyla yaptığı çalışmalara ilişkin verilerin bile OGM’nin “Orman varlığımız arttı” savını doğrulamadığını belirtti. Devlet ormanı sayılan kaç hektar ya da dekar arazinin kaç kişi ya da kuruluşa, başta madencilik, turizm, enerji olmak üzere ormancılık dışı amaçlarla kullanmaları için izin verildiğinin açıklanmadığına dikkat çeken Çağlar, “Oysa bu yatırımların gerçekleştirildiği yerlerdeki “devlet ormanı” sayılan araziler azalmıyor. Arazi genişliği azalmıyor ama bu arazilerdeki orman ya da maki ekosistemleri yok ediliyor” dedi.

Orman Ekosistemi Bulunmasa Da, Hukuksal Olarak “Orman” Var Oluyor

Ormanlarımız azalıyor/artıyor başlıklı bir tartışmada hukuksal olarak “orman” sayılan yerler ile “orman ekosistemi” kavramlarının ayrı ayrı ele alınması gerektiğinin altını çizen Çağlar, şunları dile getirdi: “Herhangi bir yerde orman ekosistemi bulunmasa da, hukuksal olarak “orman” sayılabiliyor. “Hukuksal olarak “orman” sayılan arazilerin genişliği, bu arazilerde yanan/yakılan ya da herhangi bir nedenle (madencilik, enerji, turizm, otoyol vb. yatırımlar için) yok olan ya da edilen orman ekosistemlerinin yerlerinde ağaçlandırma yapılarak artırılamaz.

Azalsa da Azalmış Sayılmayarak Gerçek Örtülüyor

Örneğin, OGM verilerine göre; 2003-2019 döneminde çıkan toplam 36.8 bin yangında 129.5 bin hektar orman ekosistemi zarar görmüştür. Ek olarak; 2012-2018 döneminde ise hukuksal olarak “devlet ormanı” sayılan toplam 205.6 bin hektar arazinin çeşitli ormancılık dışı amaçlarla kullanılmasına izin verilmiştir ki, bu arazilerin 65.9 bin hektarı madencilik etkinliklerine tahsis edilmiştir. İzinlerin zarar verdiği orman ve maki ekosistemlerinin genişliği ise bilinmiyor. Bu gelişmelere karşın ülkemizde orman ve maki ekosistemi varlığı azalmıştır ama hukuksal olarak “orman” sayılan arazi genişliği değişmemiştir, azalmamıştır” dedi. (Evrensel)