Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Bizleri Peygamber sevgisiyle buluşturan Yüce Allah'ın mahşer gününde de rasulünün Riva-ül Hamd ismiyle sancağının altında toplanmayı bize nasip etsin. Mevlid-i Nebi Haftası sebebiyle sizlerle beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.

Asırlardır ilimle, irfanla, hikmetle yolumuzu aydınlatan âlimlerimizi ariflerimizi hürmetle yad ediyorum.

Muhabbetin ruhunda sevgililer sevgilisi var. Öyleyse ülkemizin ve İslam coğrafyasının farklı bölgelerinden uluslararası hafızlık ve Kur'an-ı Kerim'i güzel okumasına yarışmasına katılan Kur'an bülbüllerini şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum.

Mevlid-i Nebi Haftası boyunca yapılacak programların başarılı geçmesini diliyorum.Müftü, imam,müezzin, Kur'an kursu öğreticilerimizin tamamını şimdiden teşekkür ediyorum.

Cenab-ı Hak kendi sevgisine nail olmanın yolunu Hz.Peygamber Aleyhissalelatü Vesselam Efendimizi sevmekten geçtiğini haber vermiştir. Resul-u Ekrem Efendimizi herkesten fazla sever ona herkesten fazla hürmet ederiz.

İstismarla bu iş olmaz, tam teslimiyet gerekir. Bizler istismarcı olarak değil tam teslimiyet içerisinde sevgililer sevgilisinin izinden gelen bir ümmet olacağız.

Adı anıldığında gönüllerimizde rikkat oluşur, kalplerimiz onun muhabbetiyle çarpar. Allah'a kulluğumuzu, ibadetlerimizi hayat kılavuzumuz olan peygamber efendimizin rehber ve örnekliğinde ifa ediyoruz. Allah'a hamd ile başladığımız her sözümüz ve duamızı ona salat ve selam ile sürdürürüz.

Hayatımızın her safhasına onun nübüvvet ışığı yansır. Peygamber efendimize duyduğumuz derin muhabbet, kültür, sanat, edebiyatımızda belirgin şekilde kendini gösterir. Gök kubbemizde yankılanan Ezan-ı Muhammedi ona olan sadakatimizin sembolüdür.

Bir zamanlar birileri bizim ezanımızı aslından değiştirerek Türkçeleştirerek o şekilde söylemediler mi? Ama daha sonra elhamdülillah aslına rücu etti ve bugünkü haliyle evet Allahüekber diye nidalar yükselmeye başladı.

Zannettiler ki susturacağız, durduracağız, ne susturabildiler, ne durdurabildiler ve bu millet ezanına sahip çıktı. Şehadetleriyle dinimizin temeli olan bu ezanlar tarihimizin mukaddes emaneti ve hürriyetimizin müseccel alametidir. İstiklalimiz de, istikbalimiz de sevgisiz, vatansız, bayraksız ve ezansız olmayacaktır.

Aziz milletimizin mayasındaki Allah ve peygamber aşkıyla yüreklerimiz öylesine genişlemiştir ki, onu seven herkes kalbimizde yerini bulur. Bu yüzden dünyadaki tüm Müslümanlara karşı derin bir muhabbet besler. Tüm ezilenlere karşı merhamet duyarız. Asya'dan Afrika'ya, Kafkaslardan Balkanlara, Hint Okyanusundan Batı Sahra'ya kadar nerede Müslüman varsa gönlümüz ve aklımız oradadır.

Bosnalı, Azerbaycanlı, Afganistanlı kardeşimizin sevinciyle sevinir, kederiyle kederleniriz. Sudanlı, Yemenli yetimin acısı bizim acımızdır. Filistinli çocuğun gözyaşı, Afrikalı annenin feryadı bizi yaralar. Biz Müslümanları bir bedenin azaları olarak görür, bir binanın tuğlaları olarak biliriz. Dünyadaki tüm mazlumlarla aramızda hiçbir bıçağın kesemeyeceği, hiçbir ateşin yakamayacağı, hiçbir tuzağın yıkamayacağı bir bağ vardır.

Somali'den Libya'ya, Pakistan'dan Ukrayna'ya kadar nerede kanayan yara varsa durdurmak için çalışıyor, gayret gösteriyoruz. Hangi inanca mensup olursa olsun mazluma sahip çıkmayı, zalimin karşısında dimdik durmayı kendimize görev telakki ediyoruz.

Dünya 5'ten büyüktğr derken inancımızın bize emrettiği anlayışımızı ifade ediyoruz.Türkiye denilince akla ekonomisi, askeri kabiliyetleri yanında vicdanıyla da öne çıkan bir ülke geliyor.

Merhametini yitirmiş çağda, Diyanet, TİKA, AFAD, sivil toplum kuruluşlarımızla mazlum halkların imdadına biz koşuyoruz. Bugün Türkiye denilince akla ekonomisi, savunması, askeri imkan ve kabiliyetleri yanında, vicdan, merhamet, ilkeli duruşuyla öne çıkan bir ülke geliyor. Al bayrağın dalgalandırdığı her yerde vatandaşlarımızın yanı sıra orada yaşayanlar için güveni ve adaleti temsil ediyor. Yüz milyonlarca mazlum ve masumun umudu haline gelmenin ağır sorumluluğunu yüreğimizde hissediyoruz.

Rabbime bizleri böyle bir inancın, medeniyetin alicenaplığıyla maruf asil milletin mensupları kıldığı bu ülkeye hizmetkâr olma şerefi bahşettiği için sonsuz hamd ediyorum. Hemen her gün insanlık olarak yeni bir krizi, yeni bir gerilime uyanıyoruz. Salgının yıkıcı etkilerini atlatamadan patlak veren kanlı savaşın acı sonuçlarını tecrübe ediyoruz. 21. asır tam anlamıyla buhranlar çağına dönüşmektedir. Batı'da İslam ve yabancı düşmanlığı, nefret suçları, sosyal ve siyasi çalkantılar, masum çağı hedef alan kanlı eylemler yeni çağın alameti farikaları haline gelmiştir.

Yunan feribotlarından o masum ve zavallı insanları nasıl Ege ve Akdeniz'e gömdüklerini izliyoruz. Dünyanın sesi çıkıyor mu? Hayır. Bizim firkateynlerimiz koşuyor ve onları denizden kurtarıyor. Çünkü biz Müslümanız. Müslümanlığımızın gereğini yerine getiriyoruz. Şimdi çıkmış Yunanistan'ın Başbakanı Amerika'dan yardım istiyor.

Türkiye'ye karşı yardım istiyor. Ne yaparsan biz gereği neyse her zaman yapacağız ve yapmaya hazırız.

Yıllardır insanlığa kurtuluş reçetesi olarak sunulan materyalist reçetelerin çare olmadığı, ekonomik, siyasi, ahlaki olarak felakete sürüklediği gün geçtikçe daha da anlaşılıyor. Sapkın akımlar küresel güçlerin teşviki ile günden güne yayılıyor. Aile müessesesinin tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük saldırı altında olduğunu görüyoruz.

Aile yapımıza karşı bu akşam bu kutlu akşamdan, burada ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum; milletleri millet yapan güçlü ailelerdir.

İşte bu güçlü aile yapımızı korumak suretiyle Allah'ın izniyle aile yapımızı sarsmak isteyenlere en güzel cevabı bu mubarek gecede veriyoruz.

Aile yapımızı sarsmak isteyenlere en güzel cevabı bu mübarek gecede veriyoruz.

Öyle çirkin, garip, gureba akımlar karşısında dik durdukça Allah'ın izniyle bu milleti kimse yıkamayacaktır. Gelişmiş denilen pek çok ülkede evlilik kurumu işlevini neredeyse anlamını yitirmek üzeredir. Bizi diğer canlılardan ayıran insani vasıflarımız yok olma tehdidiyle karşı karşıyayız. Bu tehditlere gençlerimiz maalesef maruz kalıyorlar. Tüm kötülüklerin anası olan içki ve alkolden uyuşturucuya, ekran bağımlılığından nihilizme kadar çok ciddi tehditlerle boğuşuyor.

Karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan yegane reçete İslam'ın ve Hazreti Muhammed Mustafa'nın çağlar üstü mesajıdır. Zira sevgili peygamberimiz 14 asır önce zulmün, haksızlığın, cehaletin toplumları esir aldığı dönemde ilahi vahyin aydınlığında insanlığın önüne yeni ufuk açmıştır. Kadının, kız çocuklarının, yetimin, kimsesizlerin hor ve hakir görüldüğü cahiliye kararlığını İslam'ın nuruyla asr-ı saadete döndürmüştür.

Kur'an-ı Kerim'de Allah resulü Müslümanlar birlikte tüm insanlık için en güzel örnek olarak gösterilmiştir. Gençliğinden yaşlılığına, ticaretinden idareciliğine, aile reisliğine kadar Hz. Muhammed Mustafa bizim yegane önderimizdir, sultanımızdır, rehberimizdir.

Adalet, merhamet, barış, esenlik, güven ve kardeşlik dini olan İslam sadece Müslümanların değil;bütün insanların huzur ve selametini ister. Hem bu dünyanın, ahiretin yegane kurtuluş çaresi olarak İslam dininin mensupları olarak bize düşen elimizdeki reçeteyi sahih bilgi, doğru yöntem ve güzel bir üslupla tüm insanlığa ulaştırmaktır.

Bunun yolu da peygamber efendimizin siretine bakmaktan, nebevi irşat ve davet metodunu takip etmekten geçiyor. Allah'ın elçisi insanları 1400 yıl önce İslam'a nasıl davet ettiyse, nasıl felaha çağırdıysa esasen bugün bizim de yapmamız gereken aynısıdır. Ama istismarcılara aldanmayacağız, onların oyunlarına gelmeyeceğiz. Hakikat dini İslam'dır. İstismar etmek isteyenlere en güzel cevabı yaşayışımızla vereceğiz.

Rabbimiz 'Sen onlara sırf Allah'ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davran. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi' diyor. Peygamber efendimiz hayatı boyunca insanların en yüce gönüllüsü, merhametlisi olarak tebliğ vazifesini yerine getirmiştir. İnsanlara daima nezaketli, müşfik davranmıştır.

Hep yumuşak bir dil kullanmış, muhatabı ne yaparsa yapsın kırmamış, kınamamış, asla öfkelenmemiştir. Şahsına yönelik hürmetsizlikler karşısında soğuk kanlı davranarak, sabrederek bizlere örnek olmuştur.

Peygamberimiz karşısındaki insanların gönülleriyle birlikte zihinlerine de hitap etmiştir. Sorulan sorular uygunsuz, yersiz olsa da muhatabını kırmadan, incitmeden kafasındaki istifhamları gidermeye çalışmıştır. Peygamberin izinden giden alim ve ariflerimiz insanları İslam'a bu şekilde davet etmişlerdir.

İstismarcılara aldanmayacağız, onların oyununa gelmeyeceğiz. FETÖ'nün DEAŞ'tan hiçbir farkı yoktur, biri diğerinin ruh ikizidir.

Nebevi davet metodu merhamet ve şefkat üzerine kuruluyken, bugün gerek ülkemizde gerek İslam dünyasında kimi zaman son derece sıkıntılı durumlara şahitlik ediyoruz. DEAŞ vari tekfirci örgütlerle FETÖ gibi sapkın yaklaşımları burada ifade etmek gereği dahi duymuyorum. Onların gayesi emperyalistlere hizmet etmektir. Bunların hepsi de tıpkı PKK gibi İslam ve müslüman düşmanı çevrelerin farklı görünüm ve söylemlerle sahaya sürdüğü piyonlardır. Biz bu katil sürülerin yularını kimlerin tuttuğunu çok iyi biliyoruz. 15 Temmuz gecesini unutmadık, unutmuyoruz. 250 şehit, 2 bin 200 civarında gazimizi unutmuyoruz.

Son dönemde sosyal medya başta olmak üzere kimi mecralarda peyda olan şahıslar, bu kişilerin güya İslamı anlatırken öfkenin, gazabın, korkunun bidatın diline başvurduklarına hatta dolandırıcılıklara kılıf yapıldıklarına şahit ediyoruz. İnsanların kalplerini Allah'ın dinine ısındırmak yerine onlardan daha fazla uzaklaştırdığına melce bulduğunu biliyoruz. Belki aralarında iyi niyetli hareket edenler vardır. Ama kaş yapayım derken adeta göz çıkarmanın İslam'da yeri olmadığı açıktır."

Hibya Haber Ajansı