Haber Aydın’a Google News'te abone olun

Karar yazarı Yıldıray Oğur, "Sedat Peker, dokuzuncu videosunun ardından artık bir daha hiç konuşmasa da ortada hala cevabı verilemeyen onlarca soru var." dedi.

Karar yazarı Yıldıray Oğur, "Sedat Peker, dokuzuncu videosunun ardından artık bir daha hiç konuşmasa da ortada hala cevabı verilemeyen onlarca soru var." dedi.

Oğur'un bugünkü yazısı şöyle:

Sedat Peker dün pazar sabahı rutinleşen videosunu paylaşmadı. “Güvenli bir ortam henüz oluşturamadığı” için videosunu yayınlamayacağını ama Twitter ve Instagram’dan bazı içerikler paylaşabileceğini zaten bir gece önce açıklamıştı.

Ama dün bu yazının yayınladığı saate kadar herhangi bir tweet de atmamış ya da RT etmemişti.

Gün boyu sosyal medyada ve Whatsapp gruplarında MİT’li, CIA’li operasyon planları, “Katar’dan tim gidip aldı”, “Kanada’ya gitti”, “Mısır’a gitmeye çalıştı” türü teoriler dolaştı.

Böyle olunca tuhaf bir durum ortaya çıktı.

Muhtemelen Peker’den bir telefon gelse kimyası bozulacak pek çok insan, onun hayatı için endişelendi.

Bunu itiraf edenler ile bunu ayıplayanlar cedelleşti.

Aslında bu duygu bölünmesini anlamak zor değil.

Bunu anlamak için Köroğlu, Şeyh Bedrettin destanları, Efelere yakılmış türküler, Kürt eşkıyalara yazılmış stranlar, hala tartışılan Topal Osman, Şeyh Said, Çerkes Ethem, Seyid Rıza gibi arada kalmış karakterler, baba mı mafya mı karar verilemeyen sosyal hayatın merkezinde yer almış figürler, iltifat mı, suçlama mı belirsiz kabadayı kelimesi üzerine düşünüp, ülkenin en çok okunan romanının İnce Mehmed, hasılat rekoru kırmış filminin Eşkiya, reyting rekorları kırmış dizilerinin Deliyürek, Kurtlar Vadisi, Ezel olduğunu hatırlamak yeterli.

Bir taraftan çok devletperest olan bu toplumun kahramanlık hikayelerinin çoğunda başrolde o devlete meydan okuyan eşkıyalar oldu.

Sedat Peker’in de sicili tarihteki diğer “eşkıyalar” gibi temiz değil.

Ama aynı etkiyi yaratıyor.

Gücü, “hayırsever” işadamı olduğu günlerde çekini ödemeyen işadamına, iktidarı desteklerken muhaliflere korku salmasından geldiği gibi, yurtdışında kaçak olduğu bugünlerde de esas gücü kimsenin sesini çıkaramadığı, “Silivri soğuktur”un bir ergen esprisi haline geldiği, sokak röportajlarında yaşlı teyzelere bile “isterlerse beni hapse atsınlar” dedirten kudretli bir iktidara “Allah mısınız” diye meydan okumasından geliyor.

Aslında hala aynı işi yapıyor yani racon kesiyor. Sadece raconun yönü değişti.

O yüzden daha önce bu gücün etinden sütünden derisinden yararlanmış iktidar cephesinden gelen “Kirli”, “mafya”, “suç örgütü lideri” itirazları da bu etkiyi azaltmıyor.

Çünkü zamanında iktidar tarafından kendisine yaptırılmış işleri, verilmiş destekleri, kurulmuş ilişkileri deşifre ederek kendi kirliliğini de bir silah olarak kullanıyor.

Etkisini artırmak için kurduğu ilişki ağlarını, şimdi deşifre etmek için kullanıyor.

Bunun boş bir meydan okuma, racon kesme olmadığını da son bir ayda gördük.

Peker’in konuşarak iktidarda yarattığı kimya bozulmasını muhalefet ancak yerel seçim sandığında yapabilmişti.

Herkese hokkayla verecek cevabı, bildirecek haddi olan iktidar, bu iddialar karşısında uzun süre ne diyeceğini bilemedi.

Her gün her konuda konuşan, siyasi hasımları için ağır sıfatlar kullanmaktan kaçınmayan, her olayla ilgili tweet atan ya da yakınlarına attıran Cumhurbaşkanı ve Bahçeli 20 gün sessiz kaldılar.

Troll hesaplar uygun hashtagi bulmakta zorlandı.

Boğaziçi’nin 80 yaşındaki eski rektöründen, hakkında yazı yazmış gazetecilere kadar herkesle genelde atarlı giderli konuşan, hatta Meclis kürsüsünden “ohh” çekmişliği bile olan, işkence iddialarına bile cevap vermeye gerek duymayan İçişleri Bakanı Peker’e cevap vermek için iki kez televizyonlarda ter döktü.

Yine uzun süredir sesini duymadığımız eski Başbakan, AK Parti’nin iki numaralı ismi çıkıp oğluyla ilgili iddialar hakkında açıklama yapmak zorunda kaldı.

Hatta birinci açıklaması ikna edici bulunmayınca ikinci bir açıklamayla kendini izah etmeye çalıştı.

Her devrin güçlü adamı Mehmet Ağar, daha bir kaç ay öncesine kadar Çakıcı, Korkut Eken ve Engin Alan’ı ağırladığı Yalıkavak Marina’daki yöneticilik görevinden istifa etti, sitemkar açıklamalar yaptı.

25 yıllık Kutlu Adalı cinayeti dosyası epey bir direnmeden sonra tozlu raflarından indirildi. İddialarda adı geçen eski Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi ve Korkut Eken üst üste röportajlar vererek kendilerini savunmaya çalıştı, bunu yaparken yeni ifşaatlarda bulundu, birbirilerini suçladı.

Bu basınca iktidara yakın bir gazete bile dayanamayıp iddialarda adı geçen bir yazarının yazılarına son verdi.

İnternet medyasında herkesin “kanka”sı olan bir başka gazeteci ortalıktan kaybolmak zorunda kaldı.

Sedat Peker’in haklarında konuşmasını engellemek için iktidarın en iddialı karakterleri, algı operatörleri, “dava adamları” aracılar devreye soktular, ricacı oldular.

Bütün bunlar son bir ayda oldu.

Bir ay sonra iktidar Peker videolarını görmezden gelmeye karar verdi. Bunun için epey geç kalmış oldular.

Ama iktidarın görmezden gelme kararına rağmen de iddialar görmezden gelinemedi.

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı, bağlı olduğu İçişleri Bakanı’na meydan okudu.

Peker’in hakkında konuştuğu iktidara yakın bir televizyoncu ekranlara veda etti.

Hakkında soruşturmalar olan işadamının sürpriz doğum günü partisine katılacak rahatlıktaki bir bölge idare mahkemesi başkanı bile DW’ye açıklamalar yapıp kendini savundu, suç duyurusunda bulundu.

Kısık seslerle etrafta konuşulan Demirören grubunun, Doğan medyayı alırken Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolarlık kredinin akıbetiyle ilgili iddialar da görmezden gelinemedi.

Ne elinin altında gazeteler, televizyonlar, köşe yazarları olan Demirören Grubu, ne de koca Ziraat Bankası, 750 milyon dolarlık kredinin karşılığında bankanın elinde bir golf sahası kaldığı haberlerini tekzip edebildi.

Görmezden gelinemedi çünkü Pazar sabahı 07.30’da insanları ekran başına toplayan, kimsenin tanımadığı isimlerle yaptığı Facetime görüşmelerin kayıtlarının izlenme sayısı bile en popüler şarkı videolarına ulaşan bir ismi görmezden gelmek mümkün değildi.

Siyasetle ilgisiz milyonlarca insanın bile Tik-Tok’ta dönen klipleriyle işittiği iddialara cevap vermemek, muhalif bir gazetenin, televizyonun hakkınızda yaptığı bir habere cevap vermemekle aynı şey değil çünkü.

Bu, mahallede herkesin hakkınızda konuştuğu dedikoduyu duymazdan gelmeye benziyor.

Yüz milyonlara ulaşan izlenme sayılarıyla uzun süredir unutulan medyanın dördüncü gücü geri döndü. Bu toplu haberdar olma hali sayesinde bir basınç ortaya çıktı.

Bu toplu basınç bir tür ahlaki üstünlük de elde etti.

İktidar görmezden geliyorum dese de bu ahlaki üstünlük karşısında en son bir televizyon kanalı bile duramadı, ekran yüzünü geri çekti.

Görmezden gelinememesinin sebeplerinden biri Peker’in açtığı dosyaların siyaseten izah edilebilir olmamasıydı.

O kadar ki belki iktidar açısından en izah edilebilir olan iddia, muhalifleri çok heyecanlandıran Suriye’ye gönderilen silahlarla ilgili kısımdı.

İktidar bunu, en azından kimsenin bir şahsi ve maddi menfaatinin olmadığı bir dış politika tercih olarak, hatta ideolojik bir referansla kitlesine anlatmakta bir zorluk çekmedi.

Ama geri kalan iddialar siyasi olarak izah edilebilir değildi. Yozlaşma, hiçbir siyasi tarafı olmayan suçlar, ahlaki sorunlar, çarpık ilişkiler, avantacılık gibi iddialarda beklenen sadece net ve ikna edici bir yalanlamaydı.

O yalanlamalar da bir türü gelemedi.

Gelen yalanlamaların çoğu da şüpheleri gidermeyip artırdı.

Son bir ayda Defne Samyeli dışında Peker’e geri attıran, mahcup edebilen kimse çıkamadı.

Hatta üst üste Peker’in söylediklerini teyit edici bilgiler ortaya çıktı, gazeteciler ve siyasetçiler bu iddiaların izini sürüp manşetlik haberlere ulaştılar.

Sonuçta iddialar öfkeli ve başka hesapları olan bir mafya liderinin söylediklerinin ötesinde başka bir zemine geçti, bir prestij kazandı.

O kadar ki Peker’in söylediklerini özetlemek işi bile bir akademisyen tarafından yapılıyor.

Videolar milyonlarca insanı ekran başına toplayan haftalık bir haber programına dönmüş durumda.

O yüzden Sedat Peker, dokuzuncu videosunun ardından artık bir daha hiç konuşmasa da ortada hala cevabı verilemeyen onlarca soru var.

Mesela Mübariz Mansimov neden herkesin etrafında döndüğü ülkenin en zengin işadamlarından biriyken 2019 yılında birden bire FETÖ’cü hapse atıldı ve niye bir süre sonra tahliye edildi?

Üniversiteleri olan petrolcü Altınbaş Ailesi neden yıllar evvel bir tekneye kaçak mazot vermekten operasyona uğrayıp tutuklandı sonra hangi vesileyle bırakıldı?

“Türkiye tarihinin en büyük operasyonu” diye sunulan Bataklık Operasyonu’nda lüks bir araba galericisi neden tutuklandı ve neden sonra bırakıldı?

Bu soruşturmanın iddianamesi, operasyonun üzerinden bir yıl geçmesine rağmen neden yazılamadı?

Mehmet Ağar, Bodrum Yalıkavak Marina’nın işletmesini “Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini geliştirmek için” üstlendiğini neden söyledi?

Neden “ben almasam buraya mafya çökerdi” dedi?

Hakkında kara para aklamaktan ABD’de soruşturma olan Sezgin Baran Korkmaz, İnan Kıraç’ın holdingini alacak hale nasıl geldi?

Hakkında neden önce mal varlığına el koyma ve yurtdışı çıkış yasağı kararı verildi ve bir ay sonra bu kararlar neden kaldırıldı?

Ve neden yurtdışına çıktıktan sonra hakkında yeniden kara para aklamaktan gözaltı kararı verildi?

Sezgin Baran Korkmaz, yurt dışına çıkmadan bir gün önce İçişleri Bakanlığı’nda bakan Soylu ile görüştü mü, görüşmedi mi?

Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın Venezuella’da sahiden ne işi vardı? Eski başbakan neden gerçek sebebi söylemedi, “test kiti ve maske dağıtmaya gitti” dedi?

Sedat Peker hakkındaki koruma kararı neden yurtdışına gitmesinden 6 ay sonrasına kadar sürdü?

Feyzi İşbaşaran’ı karakolda dövdürme, Hürriyet binasını basma talimatını hangi siyasetçi verdi? Ahmet Hakan’ın dövülmesi, Can Dündar’a yönelik silahlı saldırı teşebbüsü de benzer bir mekanizmanın mı sonucu?

Silivri Emniyet Müdürü’nü hem İçişleri Bakanlığı bürokratı hem de dönemin Emniyet Müdürü neden aradı?

Orman Kanunu’nu ihlalden yol çevirmesinde durdurulan birini bırakmamak için bir emniyet müdürü neden ısrar etmiş olsun?

Bu intiharla ilgili soruşturma ne durumda?

Hakkında ABD’de 2015 yılına ait uyuşturucu ve kara para aklamadan DEA soruşturması ve tutuklama kararı olan 2019 yılında İstanbul’da yapılan sanal bahis soruşturmasının iki numaralı ismi olan Halil Falyalı, nasıl KKTC’de Cumhurbaşkanı Tatar ile birlikte olabiliyor?

Bu kişiyi kim koruyor, hangi imtiyazla Türkiye’deki büyük bir soruşturmada ifade vermekten kurtuldu?

Çevre Şehircilik Bakanlığı üst düzey büroratlardan biri hakkında FETÖ soruşturması var mı? Buna rağmen neden açığa alınmıyor? Bu soruşturma ona karşı şantaj olarak kullanılıyor mu?

MASAK başkanı hakkında da benzer bir iddia var. Bu iddia neden yalanlanmıyor?

Demirören grubu veya Ziraat Bankası, 750 milyon dolarlık kredinin akıbeti hakkında neden açıklama yapmıyor?

Bir bölge idari mahkemesi başkanı, hakkında kara para aklama suçlaması olan bir işadamının sahibi olduğu altın varaklı, ultra lüks otelde neden tatil yapar?

O otelin sahibi görünen bir Özbek mafya lideri, iki Türk’ü öldüren bir Rus mafya babası ve PKK’ya silah gönderdiği iddia edilen bir bir Gürcü mafya babasının veliahtıyken nasıl Türkiye’de otel işletecek hale geldi? Savunma sanayine iş yapan bir işadamıyla yakınlaştı? Hakkında İspanya’da, Ukrayna’da tutuklama kararları varken Türkiye’den nasıl vatandaşlık aldı? O işadamı devletin tankıyla o otele girdi mi?

Cevabı verilemeyen sorular böyle uzuyor.

Kim söylerse söylesin görmezden gelinemeyecek sorular bunlar.

Sedat Peker ister iktidarla anlaşıp sussun, isterse yakalanıp Türkiye’ye getirilsin, değişmiyor, bu sorular hala cevaplarını bekliyor.