Bu sırada bir polis memuru beni aradı. 'İkisi de mi öldü?' diye sordum. Polis memuru bana yaralı olduklarını söyledi. Ben de ona attığım adam sağ kalmaz' dedim. Fatma'ya 32 bin TL'yi kan parası olarak gönderdim" dedi.

Olay, 9 Mayıs günü saat 22.00 sıralarında, Palandöken ilçesi Hüseyin Avni Ulaş Mahallesi'nde meydana geldi. Taciz suçlamasıyla yargılanıp ceza alınca uzman çavuşluktan atılan evli ve 2 çocuk babası Mükremin Turan, bacanağını öldürmek için pusu kurdu. Turan, çiftin evlerinden çıkıp, otomobillerine bindiği sırada önce bacanağına ardından baldızı Hülya Özmen'e tabancayla ateş etti. Fatih Özmen, olay yerinde eşi ise kaldırıldığı hastaneye yaşamını yitirdi. Gözaltına alınan Mükremin Turan, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Geçen yıl evlenen Hülya ve Fatih Özmen çifti ise yan yana gözyaşları arasında toprağa verildi.

Mükremin Turan hakkında 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'tasarlayarak öldürme' suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet, 'ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma' suçundan da 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. İlk kez hakim karşısına çıkarılan sanık Mükremin Turan çifte cinayeti soğukkanlılıkla anlattı. Turan, "Ben devlet tarafından yetiştirilmiş eski bir Özel Harekâtçıyım. İstesem onun bütün ailesini bir şekilde öldürürdüm. Hatta çıplak elle de öldürebilirdim. Silahımın 2 yedek şarjörü vardı. Olay günü Fatih'i aradım, hal hatır sordum. Bana nerede olduğumu sordu. Normalde sabah eylemi gerçekleştirecektim, ancak kendisi bana 'Neredesin, gelip seni alayım?' deyince ben de bu yüzden işimi sabaha bırakmadım. Hülya bana zor dönemlerimde maddi destek vermişti. Ona zarar vermek istemedim. Evden çıktıklarını ben arabayı görecek şekilde 20-30 metre mesafede bulunuyordum. Fatih'i arabanın içinde görünce eşim Fatma'yı ardım, canlı olarak olayı duymasını istedim. Normal bir şekilde sohbet etmeye başladım. Aracın yanına gittim. Fatih şoför koltuğunda oturuyordu. Silahın ucuyla cama iki kez vurdum. Diğer elimle kapıyı açtım ve Fatih'in kafasına doğru ateş ettim. Bu sırada Hülya diğer kapıyı açarak araçtan atladı. Bir ara Hülya'nın aracına diğer tarafından koşarak bana doğru geldiğini gördüm. Hülya'nın çantasında bir şey olabilir diye düşünerek silahı Hülya'ya doğrulttum. Bagaja yaslandım o ara ne yaptığımı bilmiyorum. Kendime geldiğimde silahın namlusu Hülya'ya doğru duruyordu ve Hülya yerde yatıyordu. Cinayeti işledikten sonra aracıma bindim, sokak aralarında bir süre gezdim. Sonra Fatma'nın evinin önüne gittim, burada araç içinde bir sigara içtim. Silahtaki mermileri saydım. En az 11 mermi attığımı anladım. Bu sırada bir polis memuru aradı, nerede olduğumu sordu. Ben polise 'İkisi de mi öldü?' diye sordum. Polis memuru bana yaralı olduklarını söyledi. Ben de ona 'Attığım adam sağ kalmaz, bana doğruyu söyle' dedim. Fatma'ya 32 bin TL'yi kan parası olarak gönderdim" diye konuştu.

 Olaydan 1,5 ay öncesinden itibaren sanıkla ayrı yaşamaya başladıklarını söyleyen Fatma Turan ise duruşmada acı olayı anlatırken fenalık geçirdi. Fatma Turan, şöyle konuştu:

"15 yıllık evliliğimiz vardı. İlk çocuğum dünyaya geldiğinde kız çocuk olması nedeniyle bana şiddet uyguladı. Hatta çocuğu hastanede bırakıp gitmeyi teklif etti. 3 yıl sonra ikinci çocuğum da kız olarak dünyaya gelince şiddet olayları iyice arttı. Doğumdan sonra bir günlük çocuğumla beni kapıya attı ve evi talan etti. Sorunlar nedeniyle Erzurum'daki ailemin yanına yerleştim. Ailemin evine geldi, kapısını kırdı. Bu yüzden 1 ay uzaklaştırma kararı verildi. Sanık, Fatih ve Hülya'nın mutluluklarını, bağlılıklarını kıskandı. Olay günü iftar yemeğinden sonra kızım Şevval geldi ve 'Babam aradı çok sevinçli sen de güzel konuş, barışın' dedi. Telefonda bana 'Senin için kötü, benim için güzel bir haber, sana bir sürprizim var. Yarın ailene şivan ateşi bırakacağım. Sana öyle bir acı vereceğim ki ölümden beter olacaksın' dedi. Ben de 'Başkasıyla ne işin var, gel beni öldür' dedim. Bu sırada sanık tabancayla doldur boşalt yapıyor ve tabancanın sesini bana dinletiyordu. Ben sanığın ciddi olduğunu anlayınca yalvarmaya başladım. Tüm bunları söylerken düğün neşesi gibi neşeli bir ses tonuyla konuşuyordu. Telefonu kapattıktan sonra kardeşim ile karakola gittik. Karakolda bulunduğum sırada sanık aradı. Ben telefonu açıp sesini hoparlöre verdim. Bana 'çayı demle geliyorum' dedi. Daha sonra telefondan bir şeyler dinletmeye başladı. Birden art arda silah sesleri geldi. Bu sırada kardeşim Hülya'nın çığlıklarını duydum. 3 el ateş sesi geldikten sonra Hülya 'Katil, biz sana ne yaptık?' diye bağırdı. Ben kendimden geçmiştim. Uyandığımda olaydan yarım saat geçmişti. Eve girince telefonum otomatik olarak internete bağlandı. İnternet bankacılığından telefonuma mesaj geldi. Mesajı açtığımda sanık tarafından hesabıma 'kan parası' diye 32 bin TL gönderildiğini gördüm. Olaydan 10 dakika sonra bu para hesabıma gelmiş. Tüm ailemin isimlerini sayarak yok edeceğini söyleyip, 'Ölene kadar bu acıyla yaşayacaksın, seni öldürmeyeceğim' demişti. Kardeşim Hülya ile olaydan 20 gün önce hastaneye gitmiştik. Kız kardeşim hamileydi. Sanık kız kardeşimin hamile olduğunu biliyordu. Boşanma davamız var. Sanıktan şikâyetçiyim."

Acılı ailenin avukatı Tolga Terzioğlu da sanığın eylemi gerçekleştirirken tasarlamanın yanı sıra canavarca hisle de hareket ettiğine dikkati çekti. Terzioğlu, "Maktul Hülya Özmen'in hamile olmasından dolayı bu hususunda dikkate alınması gerekir. En üst sınırdan mahkûmiyet hükmü tesis edilerek başta maktul yakınları olmak üzere tüm kamu vicdanında bir nebze olsun rahatlatacak mahiyette ibretlik olacağı noktasında mahkemeye güvenimiz tam" dedi.